• A
  • A
14.04.2009
Eleştiri

Bitkisel Tıbbın Biyokimyası

Modern destek tekniklerinin ilerlemesi, yaşam şartlarının iyileştirilmesi, zayıf bireylerin yaşamını sürdürme imkanını artırdı. Geçmişte ölümle sonuçlanan bir çok hastalık, bu gün tedavi edilebilir niteliktedir.
Ve ölümcül olan bir çok süreç bu gün modern tıbbın katkılarıyla hastanın değil, genellikle hastalığın aleyhine sonuçlanmaktadır.

 

Ancak, modern tıp, insanın toprak kökenli olduğunu unutarak salt kimyasallarla tedavisine bilimsel zemin hazırladı. Bu durum, karma besinsel katkıları görmezden gelme eğilimini doğurdu. Bunun en dramatik sonuçlarından ve örneklerinden biri hemen geçtiğimiz dönemde ‘anne sütü'ne yapılan haksızlıktır.

 

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren anne sütü verimsiz, besleyici değeri düşük ilan edildi. Yerine konulacak şey zaten hazırlanmıştı: Sağlık sektörünce fabrikasyon mamalar tavsiye edildi ve bu tavsiye için ikna edici tüm yöntemler tereddüt edilmeksizin kullanıldı.

 

Aradan geçen 15-20 yıllık sürenin sonunda çocukların büyük bir kısmında yetersizlik tespit edildi. Çocuklar şişmandı, iriydi, ama daha çabuk hastalanır olmuşlardı. Diabet gibi hastalıklara daha sık rastlanılır olmuştu. Sağlık sektörü ürküp geri çekildi ve ardından anne sütü tahtına yeniden iade edildi.

 

Haksızlık anne sütüne yapıldı belki, ama bedeli bebekler ödedi. Ve dünün bebekleri, bugünün yetişkinleri olarak kronik hastalıklar eşliğinde o bedeli ödemeye devam ediyorlar.

 

Aynı dönemde aynı telkin bitkiler için de yapıldı. insanlar bilinçli yöntemlerle bitkilerden uzaklaştırıldılar. Oysa bitkiler bir taraftan tehlikeli ilan edilirken diğer taraftan etkin kimyasalların, yani ilaçların üretiminde kullanıldılar. Taşrada toplatılan otlar, tohumlar şehirlerdeki fabrikalarda ilaç hammaddesi olarak kullanılmıştır yakın zamana kadar.

 

Diğer taraftan modern tıp, bitkileri kimyasallarına ayırıp tanımlamadan tedavi unsuru olarak ele almak istemez. Kimyasallarına ayrıldıktan sonra da sonuçta ortaya konan şeyin neredeyse bitkinin kendisi ile bir ilgisi kalmamış olsa da, ısrarlıdır bu noktada. "Belki de istenen tam da bu!" dedirtircesine...

 

Örneğin Aspirin isimli ilacın etken maddesi olan asetil salisilik asit'in ilk defa söğüt kabuğundan ve yaprağından elde edildiğini, söğüt ağacının milyonlarca, milyarlarca yıldır ve halen asetil salisilik asit üretmekte olduğunu, söğüt yaprağını kullanmakla aspirin kullanmak arasında pek bir fark olmadığını bilenimiz var mıdır, varsa da acaba toplumun yüzda kaçıdır? Oysa aspirinin ne işe yaradığını bilmeyen kaç kişidir?

 

Yine zencefilin bulantı ilacı olarak kullanıldığını, hatta Ginger piyasa ismiyle satıldığını,
Tansiyonu yükselttiği iddia edilen soğanın kalbin kasılma gücünü artıran maddeler içerdiğini ve kalp yetmezliğinin gelişimini önlediğini,
Soğanın akrabası olan bir başka acı soğanın böyle kardiyotonik bir maddeyi yoğun olarak içerdiğini,
Ve dahi, yakın çevremizdeki binlerce bitkiyi,
Ne için varolduklarını, varlıklarında hangi hastalıkların önlenebildiğini, dolayısıyla hangi ilaçlara ihtiyacın azaldığını...

 

Bilenimiz var mı?

 

www.akuterapist.com

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.