• A
  • A
08.08.2009
Kavram

Hayatımızın hayatı

Bünyemizin sağlıklı çalışabilmesi için, temel ihtiyaçlarımızı dış ortamdan karşılamamız gerekiyor. Hava, su, gıda… gibi. Bu maddelerin vücudumuzdaki yoğunluğu azaldıkça, onlarsız yaşama süremiz de kısalmaya başlıyor. Örneğin oksijen bulunmayan bir ortama direncimiz, birkaç dakikadan fazla sürmezken, susuzluğa karşı tahammülümüz birkaç gün devam ediyor. Açlığa ise ancak birkaç hafta süreyle dayanabiliyoruz. Şu durumda; ‘Madde yoğunluğundan arındıkça, küçülüp inceldikçe, bizim ona olan ihtiyacımız tersine şiddetleniyor, olmazsa olmaz bir hal alıyor’ dememiz, pekala mümkün gözüküyor..

 

İç âlemimizin vücudu ise hiç şüphesiz ruhumuz.. Ona giydirilmiş bir kılıf olan bedenimizin ihtiyaçları, göreceli bir sıra takip ederken, ruhumuzun da bu kanundan nasipsiz kalması elbette ki düşünülemez. Şu farkla ki, ruh için madde bir posadır. evreni yutsa yine doymaz. Ruhun gıdalanabilmesi için, maddenin küçülerek incelmesi ve en nihayet melekût potasında eriyerek Onun sindirebileceği bir ‘öz’e dönmesi gerekir ki, işte bu, ‘mânâ’dır… Yani Allah’ın güzel isimlerinin, varlık âlemindeki yansımalarından oluşan îman hakikatleridir. Diğer bir ifadeyle de letâfetin en uç noktası olan mânevî gıdamız..

 

Mademki; Bir şeyin kütlesel yoğunluğu azaldıkça, küçülüp inceldikçe, Ona olan bağımlılığımızın dozu artarak zirveye çıkıyor, öyleyse; ruhumuzun îmansız bir vasata tahammülü birkaç andan fazla olmasa gerek!. Fıtrat asla yalan söylemez. [1] İnanmak fıtrî bir kanundur insan kendisini bundan kurtaramaz. Denilebilir ki, ma’budsuz bir insan yoktur. Her insanın taptığı bir ma’budu muhakkak vardır. [2] İnsan ruhu, ancak bu şekilde gıdalanabilmektedir. Ve ancak yücelterek var olabilmektedir.. Tapınmanın olmadığı bir ortam, ruhun asla tahammül edemeyeceği bir vasattır. İnsan “gerçek Ma’budu” göremediği anlarda, derhal geçici çözümler üretmeye başlar. Gözlerinin tuttuğu, ellerinin yetiştiği şeylerden kuvvet dilenmeye başlar. [3] Yaptığı bu tercihi sindirebilmek için de önce kendi nazarında ilâhlaştırır, Sonra döner ma’bud zannederek o objeye tapmaya başlar. Ve aldanır… Ruhun nazarında olmazsa olmaz kanundur tapmak fiili.. Her ne koşulda olursa olsun hükmünü mutlaka ruha uygulatır.

 

İnsan, dünya hayatında bu tarz bir yaşayışla ömür tüketirken, ve medeniyet fantezileriyle oyalanırken, ruhu bir nebze de olsa soluklanır. Çünkü dünya hayatında yalancı ilâhlara yer vardır. Ama âhirette asla!. Sahte ilâhların artık bulunmadığı bir ortamda, ruhun yapabileceği tek şey vardır: Gerçek Ma’bud olan Allah- u Azimüşşân’a (c.c) yönelmek.. Tabi, kendisine bu imkân tanınırsa!. Dünya hayatındayken, ufak ufak emâreleri görünen yoksunluk belirtilerinin, zirveye çıktığı andır bu. Artık o insan için hüküm oldukça nettir: Ebedî idam… Dünyadayken zırvalamanın bedelini, ahiret hayatında, zirveye çıkan bir mahrûmiyetle ödeyiverir. “ Lâ a’büdü mâ ta’büdün “ sırrı bütün çıplaklığıyla açılıverir.. [4] Ey nefis!.. Madem ki öyle yada böyle tapmak zorundasın.. Sadece “gerçek Ma’bud” olan Allah’a (c.c) kul ol ki, din gününde âlemlerin Rabbi olan Allah’tan (c.c), “İyyâ ke na’büdü ve iyyâ ke nestaîn” demeye yüzün olsun.. [5]

 

Sonsuzluk ve sınırsızlık diyarlarında, değişen yeni şartlara adapte olarak sıkıntıya ve yoksunluğa düşmeden, hayatın bekâ bulabilsin… Kısacası; iman ve o nûru, ruha her an soluklandıran iman hakikatleri, hayatımızın hayatıdır.. Sultan Süleyman’ın; ‘Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’ sözüne karşılık, biz de deriz ki: ‘Olmaya hayat şu âlemde bir anlık iman gibi…’

 

Aykut Tanrıkulu

 

Dip Notlar

[1]. Mektubât / Hakikat Çekirdekleri - 15

[2]. Kafirûn Suresi: 1 – 6 âyetler

[3]. Elmalılı Hamdi Yazır / Hak Dini Kuran Dili

[4]. “Sizin taptıklarınıza ben tapmam..”

Kafirûn Suresi: 2. âyet

[5]. “Sadece Sana (c.c) kulluk eder ve sadece Senden (c.c) isteriz..”

Fatihâ Suresi: 4. âyet




 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.016 sn.