• A
  • A
08.08.2009

Kıyamete kadar sürmeyecek olan gerçek: Yalan..

Hakikatlerin ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığı vardır. İnsan küçük bir çevrede, kısıtlı bir zamanda, belli bir konuda insanları belki kandırabilir. Ama hiçbir gerçek kıyamete kadar saklı kalamaz. [1] İnsan fıtraten doğruyu kolayca söyleyiverir. Akışkan bir sıvı gibi doğru söz ağızdan çıkar gider. Onun için yalan makinesi vardır da, doğruluk için her hangi bir alete ihtiyaç duyulmamıştır.. Yalan kısaca; bilerek ve kasten, olmayan bir şeye ‘var’ demek, olan bir şeye de ‘yok’ demektir. Malumdur ki, olmayan bir şey var olan bir şeyi ortaya çıkaramaz. Öyleyse bunun bazı sonuçları olacaktır. Yalanın söyleniş amaçları farklı farklıdır. Asırlar boyu sürecek bir yalanın, Aynı gayeyle söylenebilmesi vaki değildir..

 

Bütün insanlığı ilgilendiren bir konuda, üstelik herkesin kayıtsız şartsız arzuladığı bir talep için, ta Âdem (a.s)’den beri doğrulukları tescillenmiş, yüz binlerce peygamberin, milyonlarca evliyanın, yüz milyonlarca asfiyanın ve salih insanın, hep birlikte aynı yalanı uydurmaları, kıyamete kadar hep beraber aynı hülyayı görmeleri, [2] işte bu mümkün değildir.. Bütün o nurâni zâtların binlerce yıllık ortak iddiaları şudur: ahiret / sonsuz ve yüce bir âlem vardır ve Allah’ın (c.c) birliği haktır.

 

Ne kadar cazibeli olursa olsun bir söz eğer bekâ kapılarını kapatıyorsa yalandır. Doğruluğun her açılımı varlığa ve bekâya yelken açarken, kizb ve yalanın sonuçları yokluğa ve fenâya doğrudur..  Zaman onları haklı çıkarmıştır. İnkârcıların hepsi vakti gelince ahirete göçmüşler, ve hakikati perdesiz görmüşlerdir. [3] Şimdiyse sıra bugünün münkirlerindedir..


 

Aykut Tanrıkulu

Bu yazının İngilizcesi için


Dip Notlar:


[1]. Hem bilirsin,

Küçük bir adam,

Küçük bir haysiyetle,

Küçük bir cemaatte (toplulukta),

Küçük bir meselede,

Münâzaralı (tartışmalı) bir dâvâda,

Hicapsız (utanmadan / sıkılmadan),

Pervâsız (hiçbir şeyden çekinmeden),

Küçük fakat hacâletâver (sonrasında utanç veren) bir yalanı,

Düşmanları yanında,

Hilesini hissettirmeyecek derecede,

Teessür (etkilenmeden) ve telâş göstermeden söyleyemez.
Şimdi bak bu zâta:

Şek (tereddütlü) büyük bir vazifede,

Pek büyük bir vazifedar (görevli);

Pek büyük bir haysiyetle,

Pek büyük emniyete (korunmaya) muhtaç bir halde,

Pek büyük bir cemaatte (topluluk içinde),

Pek büyük husûmet (düşmanlık) karşısında,

Pek büyük meselelerde,

Pek büyük dâvâda,

Pek büyük bir serbestiyetle (rahatlıkla),

Bilâpervâ (korkusuzca),

Bilâtereddüt (tereddütsüz),

Bilâhicab (çekinmeden),

Telâşsız,

Samimi bir safvetle (hilesizlikle),

Büyük bir ciddiyetle,

Hasımlarının damarlarına dokunduracak şedid (şiddetli),

Ulvî (yüce) bir sûrette söylediği sözlerinde,

Hiç hilâf (yalan) bulunabilir mi?

Hiç hile (aldatma) karışması mümkün müdür?

Kellâ! (asla!)

Sözler / 19. söz / 9. reşha

[2]. İnsanın fıtratında (doğasında),

Yalana yalandır demeye,

Cibillî (doğuştan gelen) bir meyil (eğilim) vardır.

Mektubat / 19. mektup / 8. işaret / syf: 120

[3]. “..Bu gün artık bakışların keskinleşmiştir..”

Kaf Suresi / Ayet: 22

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.