• A
  • A
31.03.2016
Kavram

Obsesyon

Takıntı diye de bilinen bir hastalıktır. Kontrol edemediğiniz fikir ya da yanlış olduğunu bildiğiniz halde düzeltemediğiniz düşünce olarak tanımlanır. Eğer bu düşünceyi gidermek için eylem de üretmeye başladıysanız artık bu durum obsesyona ek olarak bir kompülsiyon durumudur. Yani obsesif - kompülsif bir rahatsızlıktır.

Örneğin, ellerinizi yıkadığınız halde temiz olmadığı düşüncesine kapılmanız bir ‘obsesyon’dur. Ellerinizi tekrar yıkamanız ise ‘kompülsiyon’dur. Ocağın altını kapattığınızı hatırladığınız halde “Ama kapatmamış da olabilirim!” düşüncesi yine obsesyona, ocağı kontrol etmek için yeniden harekete geçmeniz ise kompülsiyona örnektir.

Her ne kadar psikolojide “Obsesyon kişideki kaygıyı artırır. Kaygı ise kopülsiyonlara neden olur.” denilse de, kaygı mı obsesyonu tetikler, obsesyon mu kaygıyı, kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Hatta son yıllarda obsesyonun bir kaygı bozukluğu olduğuna yönelik bildiriler bile vardır bilimsel yayınların arasında. Henüz uzmanlarımız obsesyon - kaygı ilişkisinin sırası üzerinde tamamen uzlaşmış olmasa da aşırılaşmış kaygı halinin, bilinç durumunun bozulmadığı psikolojik sorunların hemen tümüyle ilişkisinin olduğu da gerçektir.

Buna dair birkaç örnek sıralayacak olursam; obsesyonun onlarca türü, anksiyete, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik problemlerle kaygı durumunun doğrudan ilişkisi vardır. Sedef hastalığı, mide yakınmaları, bazı astım türleri, migren, bazı alerjik deri rahatsızlıkları gibi psikosomatik yakınmalarda ise bu ilişki dolaylıdır.

Diğer taraftan, birçok psikolojik sorunun altında yer alan kaygı duygusunun hayatımızın içerisinde önemli bir yeri de vardır. Eğer kaygı olmasaydı cazip bir manzara karşısında tereddüt etmeksizin kendimizi uçurumdan aşağıya atabilirdik. Elimizdeki bıçak bir engelle karşılaşmaksızın cinayet aletine dönüşebilir, ilacı şişesiyle birlikte mideye indirebilirdik. Yani hem hayatta kalmak hem de yaşanabilir bir ortam sunmak imkansız hale gelirdi. Yine insanları isteyerek ya da istemeyerek zaten yeterince incitiyoruz; böyle bir durumda ilişkideki küçücük bir problem nedeniyle incitmek bir tarafa, ilişkiyi koparıp atardık. Dolayısıyla endişemiz olmasaydı sosyal ilişkiler kurarak toplumsallaşmamız da imkansız hale gelirdi.

Yani endişe etmeye elbette ihtiyacımız var; gerçekten yeri geldiğinde kaygılanmak son derece sağlıklı bir durumdur. Ancak kaygı, hayatımızın içerisinde bizi yöneten değil, tedbir aldıran bir mevkide olmalı. Onun alemimizdeki konumu üst düzey bir yöneticinin danışmanı gibi olmalı. Ancak, danışmanlıktan çıkıp yetkileri eline alarak bizi yönetmeye kalkmamalı. Yönetici ise danışmanı tarafından yönetilen kukla durumuna düşürülmemeli.

Bu yazdıklarım kaygı bozukluğu durumunun genel bakış açısıyla görülen tarafıdır. Doğrudan fark edilmeyen bir yönünü de paylaşayım istiyorum:

Hayatımızın içerisinde zihnimizin kontrol edebildiği alanlar vardır: Örneğin yazmak ya da yazmamak benim tercihime bırakılmış bir alandır. Yine istersem otururum ya da kalkarım, yerim ya da yemem, alırım veya almam, çalışırım yahut çalışmam, ilacı istersem kullanırım, istemezsem kullanmam... örnekleri oldukça uzatabiliriz. Bir de benim elimde olmayan, zihnimin ve irademin kontrol edemediği alanlar vardır: Örneğin yazarsam nasıl bir sonuç elde edeceğimi, ya da yazmazsam ne olacağını bilemem. İnsanların duygularını kontrol ederek beni sevmelerini sağlayamam. Kendi hayatımı mutlak olarak korumaktan acizim, çalışırsam sınavdan alacağım sonucun garantisi yoktur, ilacı kullansam da iyileşmeyebilirim, hava şartlarını kendime uygun hale getiremem, terörü istesem de durduramam.. uzatılabilir.

Bana göre kaygı bozukluğu durumu, zihnimizin kontrol edilemeyen duygular tarafından ele geçirilmesi değildir. Aksine, hayatımızın ve vücudumuzun kontrol edemediğimiz alanlarını dahi kontrol etme arzusudur. Zihnimizin yetkinleşerek, bize göre olumsuz sonuçlanabilecek olasılıkların tümünü denetleme, yönetme ve değiştirme isteğinin sonucudur. Oysa bu imkansızdır; imkansız bir şeye talip olduğunuzda ise başarısızlık kaçınılmazdır. Başarısızlığın sonucu olarak mutsuzluk da...

İşte zihnimiz böyle bir çaba içerisine girdiginde, iktidarını kaybetmiş bir siyasetçi tedirginliğine düşeriz. Görünüşte bir problem yokken hayat bize elem vermeye başlar. Zihnimizi bir parça kontrol ederek, iradeyi zihnin denetiminden çıkararak, kontrol edemediğimiz alana dair acziyetimizi kabul ederek, bu acı verici durumun değişmesine biraz olsun katkıda bulunabiliriz. Küçük bir cehennemin hayatımıza açılan kapılarını kapatmak üzere itekleyebiliriz…

Cevaplarına tamamen ulaşmam imkansız da olsa, kıyaslayarak kısmen açıklayabileceğim birkaç tane de soru var zihnimde: Kontrol etmek istediğimiz alan gerçekten bizim kontrolümüze verilse hakkını verebilir miydik? Neredeyse sonsuz uçları bulunan hayat gibi bir gerçeği bozmadan taşıyabilir miydik? Şu evrensel mizanın dengelerini sarsmadan adilce yönetebilir miydik? Yoksa şimdilik sadece sanal bir cehennemi yaşamamıza neden olan zihnimiz öyle bir yönetime sahip olsaydı, gerçek bir cehenneme mi sebep olurduk?

Eline diğerlerinden biraz fazla imkan geçirenlerin hayatı getirdikleri duruma bakarak bunu test edelim: İşte Ortadoğu!. bir cehennem gibi yanıyor, akan kan bile o yangını söndüremiyor. Asya!. zulüm sessizce ama en derinden devam ediyor. Orada, burada milyonlarca masum "Merhamet!" diye kıvranıyor, duyan yok. Hepimiz kırsalda, şehirde tedirgin yaşıyoruz; acaba nedeni nedir? Dünya üzerindeki hakimiyetimiz eskiye oranla çok daha fazla! Ne dersiniz, sayemizde dünya eskiye oranla daha yaşanılası bir yer haline mi gelmiştir?

Çoğunluğumuzun eline imkan geçse, mesela merhum Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç gibi olmayı başarabilir miydik? Cehenneme çevrilmiş bir ülkeden cennet misal bir huzuru yeniden üretebilir miydik? Ya da onun karşısındakiler gibi vadilerin ortasındaki bir cenneti cehenneme mi çevirirdik?..


Savaş yıllarında yanmış yıkılmış Mostar ve Mostar Köprüsü
En üstteki resim ise, bölgenin savaş öncesi hali

Bosna Hersek

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.