• A
  • A

Âdem...

"İnna lillah-i ve inna ileyh-i raciun"1:


Telefonum çaldı, tanımadığım bir numara arıyordu. Açtım, yakın arkadaşlarımdan biri, şu anda askerde, daha hal hatır bile sormadan bana, "Geçen hafta konuştuğumuzda, sen Âdem'den bahsederken yoksa biliyor muydun?" dedi. Aklıma gelen şeyi dilimle ikrar etmeye korkarak, "Neyi biliyor muydum?" diye sordum. "Âdem'i..." dedi. Ve anladı ki ben geçen hafta olan bitenden haberim olmadan bahsetmiştim Âdem'den. Âdem bir kaç hafta önce beni aramıştı, biraz sohbet ettik. Askerdeki arkadaşıma da o görüşmeden bahsetmiştim. Çok yakın arkadaşımdır Âdem, çok da severim ama son zamanlarda işlerin  yoğunluğundan, pek az görüşür olmuştuk.


Âdem çok iyi, çok naif biridir. On yılı geçkin bir zamandır tanırım Âdemi, hiç hatırlamam birinin kalbini kırdığını, bir kötü söz edip de birilerini küstürdüğünü, incittiğini. Kızsa, kırılsa bile çok büyük tepkiler vermez, gönlünü almak da kolaydır Âdem'in. Sevmeyeni yoktur.  İyi adamdır Âdem, çok iyi...


Yedi yıl kadar önce, Âdem maişet derdinden okumakla ilgili planlarını bir kenara bırakıp, şoförlük yapmaya başlamıştı. O zamanlar beş vakit namazını kılardı.  Sonraları biraz mesleğinin ve ortamının etkisiyle, biraz da kendisinin ertelemeleriyle, namazdan uzaklaştı, hatta arada bir de içer olmuştu Âdem. Sonraları iyiden iyiye işleri geliştirdi, başkasının tır kamyonunda çalışmıyordu artık, kendi tırını almıştı. Adını da 'Baba' koymuştu. Durum hiç de fena değildi. Irak'a yük taşıyor dönerken de mazot getiriyor, böylece kazancını katlıyordu.


İşleri yoluna koyduktan sonra, 2007'nin yazında evlendi.  Ben katılamadım düğününe, telefonda tebrik ettim, sesi çok mutlu geliyordu.

Sesler çok mutlu geliyordu...


Zaman geçtikçe, iyice dünyaya kaptırdı kendisini Âdem. İşler, yollar, paralar derken günler ve geceler gelip  geçti. Ramazanda görüştüğümüzde işlerin yoruculuğundan ve stresinden dolayı oruç da tutamadığından bahsetti. Üzüldüm, inşaallah dedim... İnşaallah tekrar başlarsın namaza ve oruca, içkiden tekrar uzaklaşırsın...


Hayatın dengesi ortada gitmesine izin vermiyordu. Bir yanı ağır basıyor ve o yana çekmeye başlıyordu. Tâ dibi görünceye kadar devam edecekmiş gibi görünüyordu bu gidiş. O'na yakın olmak için, uzak durulması gerekenlere, iyiden iyiye yaklaşmıştı.  Aslında olmak istediği yerde değildi belki de. "Ama ne yapalım, bizim de kaderimiz böyleymiş." diyerek bastırıyordu içinde kabaran, bu kötü gidişe, bu uzaklaşmaya olan isyanını.


Sonra yine bir iş çıktı Irak'a, Âdem tırını yükletti ve yola çıktı. Her şey güzeldi, işler yolundaydı. Her zamanki gibi yükü boşalttı, tankları mazot doldurup Türkiye'ye,  Öncüpınar Sınır Kapısı'ndan girmek üzere, Suriye'ye çevirdi direksiyonunu. Şam'dan Halep'e doğru yol alıyordu. Yol her zamanki yol, yolculuk her zamanki yolculuktu. Ancak ne var ki bu sefer hesapta olmayan bir şey oldu. Yola aniden, 11 yaşındaki bir çocuğun kullandığı su tankeri fırladı. Âdem son kez ona çarpmamak için çevirdi direksiyonunu...


İyi Adamdı Âdem, çok iyi...

Dedim ya, ben çok severdim Âdem'i...


Yollar yerinde dururken, hiç beklenmedik bir anda, acı bir kaza ile bitirildi Âdem'in yolculuğu. Kaderin hükmü  konuştu ve  biz ürpererek sustuk...


Sonra 'Buraya kadarmış!' dedi birileri. Peki neydi bu işin sırrı? Âdem niye gencecik yaşında tamamlamıştı yoculuğunu? Daha sonra "Allah herşeyin hayırlısını versin!" dedi, başka birileri... "Ölümün de hayatın da hayırlısını..."


Hayatı ne tarafa gidiyordu ve nasıl bir netice hasıl olacaktı bu hayattan bilemiyoruz. Ama ben neredeyse hayatının yarısını bildiğim, kardeşim Âdem'in yaşadığı hayat için üzülüyordum. Nereye gittiğini tam olarak bilemiyordum ama iyi bir gidiş olmadığı aşikardı. Son konuşmamızda: "Bayramda memlekete gelecek misin?" diye sordu, ben de gelemeyeceğimi söyledim. "Neyse o zaman, inşaallah Kurban Bayramı'nda görüşürüz." dedi. Görüşmek nasip olmadı...


Ben hala soruyorum kendi kendime ve Takdîr-i İlahî'nin bu şekildeki tecellisini, "Neylerse güzel eyler!" bağlamında değerlendirmeye çalışıyorum. Ama edepli, başı öne eğik bir sorgulama bu. Tâ en derinlerde hissedilen merhametli ve güvenli bir dokunuşu, kelimelere dökerek anlama çabası. Yirmi sekiz yaşındaki bu gidiş, giden açısından bakınca, zarara giden birini yolundan çevirmeye benziyor.  Geride kalanlara ise hayatı verenin de alanın da ancak Hay ve Kayyûm olan Allah olduğunu anlatıyor. Ve dahi biçilen zamanın bizim hesaplarımızla örtüşmeyebileceğini, her an bu uhrevî yolculuk için hazır olmak gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.


Kardeşim, Rabbim (c.c.) seni mağfiret edip cennetine kabul etsin. O merhametlilerin en merhametlisi ve affı sonsuz olandır. Amin...

 


1 Şüphesiz biz allah'tan geldik ve O'na döneceğiz.

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.011 sn.